Ülkemizi derin bir üzüntü ve öfkeye boğan Melike'nin ölümü, masum bir çocuğun yaşadığı dehşeti ve aile içindeki ihmalin sonuçlarını gözler önüne seriyor. 5 yaşındaki Melike, babası ve üvey annesi tarafından işkenceye maruz kalıp göle atıldı. Bu trajik olay, toplumun vicdanını sızlatan bir olay olmasının yanı sıra, çocuk istismarının ciddiyetini bir kez daha gündeme taşıdı. Kırmızı ışık yakan bu dava, şimdi ise adalet mekanizmasında ilk kez tıkandığı nokta olarak karşımıza çıkıyor.
Baba Ahmet ve üvey anne Elif'in, Melike'yi nasıl bir işkenceye maruz bıraktıkları, mevcut yasaların ve toplumsal duyarlılığın sorgulanmasına neden oldu. 3 Ekim 2023 tarihinde yaşanan bu olay, Melike'nin kaybolmasıyla başladı. Ailesinin gece boyunca çocuğunun kaybolduğunu fark etmemesi, dikkatleri üzerine çekti. Aile, çocuğun yaşadığı travmayı gizlemenin yanı sıra, çevresindeki insanlara da yalan söyleyerek durumu örtbas etmeye çalıştılar. Ancak, çocuğun cesedinin bulunması ve yapılan otopsi neticesinde işkence izleri dikkatli bir biçimde rapor edildi. Böylece, baba ve üvey anne, olaya karıştıkları gerekçesiyle savcılık tarafından gözaltına alındı.
Melike'nin davasının ilk duruşması 15 Ekim 2023 tarihinde gerçekleşti. Duruşma salonunda bulunan çok sayıda gazeteci ve izleyici, bu vahim olayın sorumlularının adalet önünde hesap vermesini bekliyor. Melike'nin ailesine ve yakınlarına yapılan anketler, bu olayın toplumu nasıl etkilediğini açıkça gösteriyor. Aile içindeki şiddet, çevre ve sosyo-ekonomik koşullar nedeniyle çocuklar için büyük bir tehdit oluşturuyor. 5 yaşındaki Melike'nin kaybı, yalnızca bir birey olarak değil, bir toplum olarak üzerimize düşen sorumlulukları da hatırlatıyor.
Baba ve üvey anne için, yargı sürecinin ne şekilde ilerleyeceği merak ve endişeyle bekleniyor. Herkes, adaletin tecelli edip etmeyeceği konusunda soru işaretleri taşırken, kamuoyunun bu noktada daima dikkatli ve duyarlı olması gerekiyor. Melike'nin hayatına son veren bireylerin gerçek yüzlerinin ortaya çıkması, sadece bu davayı değil, benzer olayların tartışılmasını da beraberinde getiriyor.
Bu olayın bir daha yaşanmaması için, çocuklara yönelik koruma yasalarının güçlendirilmesi ve bu tür vakalarda toplumsal duyarlılığın arttırılması şart. Melike'nin sadece bir çocuğun değil, herkesin yüreğinde yaşaması ve bir daha benzeri bir durumun yaşanmaması için, Melike'nin adı adalet sembolü olarak kalacak. Bu davanın sonunda hakikatin açığa çıkması ve adaletin yerini bulması, toplumun meseleye olan duyarlılığını artıracak ve benzer olayların önüne geçilmesinde önemli bir adım olacaktır.
Sonuç olarak, Melike'nin trajik ölümü, yalnızca bir aile dramı değil, tüm toplumun yüzleşmesi gereken bir gerçekliktir. Bu olayın ardından, aile içindeki şiddeti önlemek ve çocukları korumak adına daha çok adım atılması gerektiği aşikardır. Melike'nin hayatı, bizlere bir uyarı niteliğinde, çocukların ve masumların asla ihmal edilmemesi gerektiğini yinelemektedir. Adalet arayışında bir mobilizasyona dönüşen bu dava, aynı zamanda toplumun vicdanına da seslenmektedir.