Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Avrupa'da kızamık vakalarının 2024 yılında 27 yıl aradan sonra en yüksek seviyeye ulaştığına dair endişelerini kamuoyuyla paylaştı. Bu durum, özellikle çocukların bağışıklıklarıyla ilgili sorunların arttığı, aşılama oranlarının düştüğü ve sağlıklı yaşam standartlarının tehdit altında olduğu bir dönemde gerçekleşiyor. Avrupa'daki sağlık otoriteleri, bu gelişmeler karşısında harekete geçerken, toplumların dikkatini çekmek ve aşılamanın önemini vurgulamak amacıyla çeşitli kampanyalar düzenlemeye başlamış durumda. Peki, kızamığın yayılmasına neden olan faktörler neler ve bu durumdan nasıl korunabiliriz? İşte detaylar...
Kızamık, oldukça bulaşıcı bir viral enfeksiyondur ve genellikle çocukluk döneminde görülen bir hastalıktır. Ancak, aşılanmamış bireyler arasında her yaşta görülebilir. Kızamık virüsü, enfekte olan bir kişinin öksürmesi veya hapşırması yoluyla havada asılı kalan damlacıklar aracılığıyla kolayca yayılır. Geçmişte, dünya genelinde aşılama programlarının başarılı bir şekilde uygulanması sonucunda bu hastalık büyük ölçüde kontrol altına alınmıştı. Ancak son yıllarda aşılama oranlarının düşmesi, bağışıklık kazanmamış bireylerin sayısının artması ve sağlık sürecinin aksamaları, kızamık vakalarının yeniden artış göstermesine neden oldu.
DSÖ ve diğer sağlık kuruluşları, kızamık gibi hastalıkların önlenmesinin en etkili yolunun aşılanma olduğunu her fırsatta dile getiriyor. Ancak aşıya karşı artan duyarsızlık ve yaygın yanlış bilgiler, birçok bireyin aşılanmaktan kaçınmasına yol açıyor. Özellikle bazı aileler, 'doğal bağışıklık' veya aşının yan etkileri gibi yanlış bilgilerle çocuklarını aşılatma konusunu göz ardı ediyor. Bu durum, bağışıklık kazanmış birey sayısını azaltarak, toplumda sürü bağışıklığını tehdit ediyor. Sürü bağışıklığı, bir toplumdaki çoğunluğun bağışıklık kazanmasıyla, hastalıkların yayılmasını önlemek için kritik öneme sahip. Aksi halde, aşılanmamış bireyler büyük risk altına girmekte ve kızamık hastalığı gibi ciddi durumlarla karşılaşabilmektedirler.
Bunun yanı sıra, COVID-19 pandemisi sırasında sağlık sistemlerinin büyük bir yük altında kalması ve rutin aşılama programlarının aksaması da kızamık vakalarının artışına neden olan etkenler arasında yer alıyor. Özellikle genç nüfusun bağışıklık durumlarının zayıflaması, toplum sağlığını tehdit eden bir faktör olarak ön plana çıkıyor. DSÖ, bu durumu engellemek için Avrupa genelinde acil eylem planları oluşturulması gerektiğini vurgularken, bireylerin de aşıların önemi konusunda daha bilinçli olması gerektiğini belirtiyor.
Bu kritik aşamada, hem bireyler hem de toplumlar olarak üzerimize düşen sorumluluklar bulunmaktadır. Öncelikle, sağlıklı bireyler olabilmek ve sağlıklı bir toplum yaratabilmek için aşılamaların zamanında ve düzenli bir şekilde yapılması gerekmektedir. Ebeveynler, çocuklarının aşı takvimine uymalarını sağlayarak, onları bu tür bulaşıcı hastalıklardan korumak için büyük bir adım atmış olur. Ayrıca, toplumda aşının önemi hakkında farkındalık yaratmak için bireylerin kendi çevrelerinde bilgi paylaşımı yapmaları ve yanlış bilgilerin yayılmasını önlemek adına aktif rol oynamaları da oldukça önemlidir.
Sağlık kuruluşları ve devletler, aşıların erişilebilirliğini artırmak ve toplumda aşılama konusunda pozitif bir hava oluşturmak için çalışmalara hız vermelidir. Aşı kampanyaları, toplumdaki her kesime hitap edecek şekilde organize edilmeli, özellikle aşı karşıtı söylemlerle mücadele için medya ve sosyal medya aracılığıyla daha fazla bilgi verilmeli ve eğitim seminerleri düzenlenmelidir.
Sonuç olarak, Avrupa'da kızamık vakalarının artışı ciddi bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkarken, bu durumu bertaraf etmek için bireysel ve toplumsal olarak harekete geçmemiz gerekmektedir. Aşılama, sağlıklı bir geleceğin temeli ve toplum sağlığının güvencesidir. Unutulmaması gereken en önemli şey, toplumun bağışıklığı ne kadar yüksek olursa, salgınların etkisi o kadar azalacaktır.