Son günlerde dünya genelinde büyük bir yankı uyandıran olaylar zincirine bir yenisi daha eklendi. İsrail’in Gazze Şeridi'nde gerçekleştirdiği yeni bir saldırı, 27 Filistinlinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Bu trajik olay, Filistin halkının maruz kaldığı insani kriz ve hak ihlalleri gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Olayın ardından uluslararası toplumdan gelen tepkiler ve çözüm çağrıları ise her zamanki gibi niteliksiz, yüzeysel ve etkisiz kaldı. Filistinlilerin yaşadığı acılar ve kayıplar, sadece rakamlarla ifade edilemeyecek kadar derin ve karmaşık bir durum.
İsrail’in gerçekleştirdiği vukuat, sadece can kaybıyla sınırlı kalmayarak, oldukça kapsamlı sosyo-ekonomik sorunların ve büyük insani krizlerin habercisi oldu. Ölenlerin arasında kadınlar ve çocukların da bulunması, saldırının ne denli acımasız olduğunu gösteriyor. Gazze’deki sağlık kuruluşları, devam eden saldırılar sonucunda hastanelerin dolup taştığını, ilaç ve tıbbi malzeme eksikliğinin yanı sıra yiyecek ve su sıkıntısının da baş gösterdiğini bildirdi. Uluslararası Af Örgütü, Filistin'e yapılan saldırılar sonrası bölgedeki insan hakları ihlallerine dikkat çekerek, acil insani yardımların gönderilmesi gerektiği çağrısında bulundu. Ancak, bu tür çağrılar ne yazık ki çoğu zaman göz ardı ediliyor ya da yetersiz kalıyor.
Uluslararası hukuk çerçevesinde, sivillerin korunması büyük bir öneme sahip. Ancak, bu bağlamda yaşanan ihlaller ve yapılan saldırılar, birçok anayasa ve uluslararası sözleşmeyi ihlal eder nitelikte. Filistin halkı, yıllardır süren bir işgal ve saldırı süreçleri içinde yaşam mücadelesi veriyor. Çatışmanın getirdiği her yeni kayıp, bir ailenin daha dağılmasına ve toplumun daha da derin yaralar almasına neden oluyor. Bu noktada, uluslararası toplumun durumu sadece izlemekle yetinmemesi, somut adımlar atması gerekmektedir.
Son olayın ardından, Filistinli yetkililer acil olarak uluslararası topluma çağrıda bulundular. Filistin Yönetimi, yaşanan ölümler karşısında derin bir yas tutarken, diğer ülkelerden gelen tepkiler ise nitelik açısından çeşitlilik gösterdi. Bazı ülkeler kınama mesajları gönderirken, bazıları ise olayı sadece basit bir açıklama ile geçiştirdi. Birçok insan hakları savunucusu, olayları takip etmekte ve daha fazla adım atılması gerektiği konusunda ısrarcı olmaktadır. Bununla birlikte, Türkiye’nin Filistin'e yönelik insani yardımlarında artırma kararı alması ve müzakerelerin yeniden başlaması için çabalarını sürdürmesi, masum insanların acılarını bir nebze de olsa dindirme umudunu taşıyor. Ancak, bu tür çabaların uzun vadede etkili olup olamayacağı şu an belirsizliğini korumakta.
Filistin'deki insani kriz derinleşirken, birçok insanın yaşam koşulları iyiden iyiye zorlaşmış durumda. Temel gıda maddelerine erişimde yaşanan sıkıntılar, su krizinin derinleşmesi ve sağlık hizmetlerine ulaşım imkânlarının azalması, Filistin halkının geleceğini tehdit eden ciddi sorunlar haline geliyor. Bu nedenle, çözüm arayışları ve insani yardım faaliyetlerinin hızlanması büyük bir önem arz ediyor. Öte yandan, uluslararası sözleşmelere taraf olan tüm ülkelerin bu tür çatışmalara son verme ve adalet sağlama noktasında üzerine düşeni yapması gerekmektedir.
Her geçen gün artan gerilimle birlikte, Filistin’deki barış arayışlarının da sekteye uğraması, bölgedeki istikrarsızlığın sürmesine neden oluyor. Küresel aktörlerin Filistin meselesine dair daha güçlü bir pozisyon alması ve etkin bir müdahale mekanizması oluşturması şarttır. Sadece Filistin için değil, tüm dünya için barış ve insani değerlerin ön planda tutulması, insanların yaşamlarını sürdürebilmesi adına şarttır. Son olay, ne yazık ki sadece bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi; acı ve kayıplar üzerinden yürütülen politikaların insanları nasıl etkilediğini herkese gösterdi. Şimdi, somut adımlar atılması ve bu sürecin bir an önce sonlandırılması gerekiyor.