Japonya, hem teknolojik yenilikleri hem de doğal felaketlere karşı gösterdiği direnç ile tanınan bir ülke. Ancak son dönemde yaşanan depremler, bu güzel ada ülkesinin sakinleri için adeta bir kabusa dönüştü. Genellikle deprem sonrası dayanıklılıkları ve toplumsal bütünlükleri ile dikkat çeken Japonlar, bu sefer karşılaştıkları zor koşullara karşı nasıl bir tutum sergiledi? İşte, son 1 yıl içerisinde peş peşe gelen depremler sonrası yaşanan gelişmelerin ardındaki gerçekler.
Son bir yıl içerisinde Japonya, olağanüstü doğal afetlerle sınandı. Yılın ilk aylarından itibaren başlayan depremler, halkın günlük yaşamını etkilerken, altyapının da büyük zarar görmesine neden oldu. Depremlerin kalıcılığı, halkın ruhsal durumunu da olumsuz etkiledi. Ancak, Japon halkının güçlü dayanışma ruhu, bu sıkıntılı süreçte önemli bir faktör oldu. Uzun süreli bir mücadele vermek zorunda kalan Japonlar, ne yazık ki yaşanan olumsuz şartlar ve sürekli artan korku dolu bekleyiş bu dayanıklılığı sadece 14 gün sürdürebildiler.
Depremler, insanların sosyal yapısını ve günlük yaşamlarını sarsarken, Japon halkı arasında müthiş bir dayanışma ruhu da ortaya çıktı. Komşular, yardıma muhtaç olanlara destek olmak için seferber oldu. Fakat, bu dayanışma ruhunun da sona ermesine neden olan olaylar yaşandı. Ardışık depremlerle birlikte artan kayıplar, insanların psikolojik dayanıklılığını zayıflattı. Artık "yaşamak mı, kaçmak mı?" sorusu her geçen gün daha çok gündeme gelmeye başladı. Sonuç itibarıyla, bir yıl boyunca mücadele eden halk içinde yaşanan paniğin, toplumsal bir kaçışa dair çağrışımlara dönüştüğü gözlemlendi.
Çocuklar ve yaşlılar, depremin tetiklediği kaygının etkisiyle evlerini terk ederek güvenli alanlara yönelmeye başladı. Giderek artan bu durum, her gün yeni bir haberin çıkmasına neden oldu. Aileler, başka şehirlerde kendilerine yeni bir yaşam kurma fikrini tartışmaya başladılar. Uzun süreli bir tahliye gerektiği düşüncesi, özellikle büyük şehirlerde daha fazla yankı buldu. Toplumsal huzurun bozulmaya yüz tutması, insanların hayatlarında kalıcı değişiklikler yapma kararlılıklarını artırdıkça, Japonya'nın dramatik bir dönüşüm yaşamasına neden oldu.
Bu süreçte, sığınaklar ve geçici konaklama alanları, bir yıl boyunca depremle yaşamaya alışan Japon halkı için güvenli birer liman oldu. Ancak, bu geçici çözümler sorunlara kalıcı bir çözüm sunmadığı için insanların aklında sürekli bir kaçış planı oluşturulmasına yol açtı. Japon hükümeti, acil yardım ve destek sağlarken, halkın yaşadığı gerginliği dindirme çabaları çoğu zaman yetersiz kaldı. İnsanlar, bir an önce eski yaşamlarına dönme arzusuyla adeta hayatta kalma mücadelesi verirken, sosyal medya üzerinden duyduğumuz kahramanlık hikayeleri ilham verici bir etki yarattı. Sinematik unsurların yaşandığı bu dönemde, el ele verilerek birlikte mücadele edilmesinin önemi bir kez daha ortaya çıktı.
Japon halkının ilerleyen günlerde nasıl bir yol çizeceği birçok kişi için merak konusu. Depremlerle boğuşmaya devam ederken, geleceğe dair umutlarının yeniden yeşermesi ve normal hayata dönmeleri için gereken adımlar atılacak mı? Sonuçta, insan doğasının en temel özelliği olan yeniden doğma ve adaptasyon, Japonya'nın da en önemli karakteristiği olmaya devam edecek. Yaşanan travmalara rağmen, geçmişten ders çıkararak geleceğe daha güçlü bir şekilde yürümek için Japonların gerekli tüm adımları atacağına yönelik inançları hâlâ yüksek. Zamanla tüm bu zorlukların üstesinden gelerek eski günlük düzenlerine kavuşabilecekler mi? Bunu göreceğiz.
Japonya tarihi derin bir kültüre ve güçlü bir toplumsal yapıya sahip olduğu için, bu zor zamanların üstesinden gelme konusunda büyük bir potansiyel barındırıyor. Yani, kaçış yolları aramaktan çok, Japonların dayanışma ruhu ile yeniden inşa etmeleri bekleniyor. Uzun vadede, gelen her yeni depremden sonra bir alternatif yaratma ve toplumsal düzeni devam ettirme konusunda daha sıkı bir anlamda değişikliklere ihtiyaç olduğu şimdiden anlaşılıyor. Ülkede deprem araştırmalarının geliştirilmesi, kamu bilincinin artırılması ve yeni yapılandırmalar konusunda köklü değişiklikler bu tür travmaları azaltabilir. 1 yıllık sürecin 2 haftada sona ermesini sağlayan depremler, geleceğin belirleyicisi olacaktır.